- Neden mutlu olamıyorsun?- Çünkü yaşayamadığımı hissediyorum.- Neden yaşayamadığını hissediyorsun?- Çünkü mutlu olamıyorum.
İşte tam da böyle kısır bir döngü ile mutsuzluğumuza sarılmış, istediklerimizin kucağımıza düşeceği günün hayali ile yaşıyoruz. Mutlu olacak sebep aramanın, mutsuz olmanın asıl sebebi olduğunu bir türlü öğrenemiyoruz. Sebepsizliğin, mutluluğun sonsuzluğuna götüren en büyük sebep olduğunu, nedensiz mutluluğun ve iç huzurunun asıl ihtiyacımız olan şey olduğunu bir türlü anlayamıyoruz. Her gün “bugün yepyeni bir gün olacak” yerine “yarın yepyeni bir gün olacak” derken, gerekli değişimi ertelerken buluyoruz kendimizi. Biz yarın dedikçe, o yarın hiç gelmiyor sanıyoruz, halbuki ayağımızın altından akıp gidiyor yarın. “Yarın” bir gün sonra “bugün”e dönüşüyor, bizlerse daha zamanımız var sanıyoruz, yapmak istediklerimiz için sahip olduğumuzu zannettiğimiz zaman diliminden bir gün daha eksilirken.
Hani “her gün, yeni hayatının ilk günüdür” diye bir laf var ya. Bu lafın mesajını herkes bilir; yeni doğan her bir günün istediklerimizi yapmak için yeni bir şans olduğunu, gelecek hakkında gerçekleştirmek istediğimiz hayaller uğruna çabalamamız için verilmiş bir fırsat olduğunu anlatır aslında bu laf. Bu laf; ümit etmekten ve hayal kurmaktan çok, istediğimiz hayatı kurmak adına bir şeyler yapmamız gerektiğini ve bu uğurda bir an önce harekete geçmemiz gerektiğini bu uğurda daha fazla zaman kaybetmememiz gerektiğini aşılar. Ama işte bizler, “her gün, yeni hayatının ilk günüdür” lafını “her gün, eski hayatının son günüdür” diye algılıyoruz, sırf böylesi daha kolay geldiği için, ertelemek için. Her şeyi erteliyoruz, yarın meyve almak için bugün ağaç dikmemiz gerekiyor ama biz hep kısa vadede kolayına kaçıyoruz. Geçmiş zaten öldü bitti ama bizler arkaya(geçmişe) bakarak önümüzdekilere(geleceğe) takılıyoruz. Bugünü öldürürken, aynı anda yarını da öldürüyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder